Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye geçişi üzerine konuşulacak çok şey var. Ancak temelinde birkaç kritik noktaya değinmekte fayda var.
Herkes “nasıl böyle bir şey olabilir” diye sorarken, Çerçioğlu’nun milletin iradesini hiçe sayarak pişkince AKP’ye yönelmesinin elbette ideolojik ve ekonomik nedenleri var. Ama burada mesele yalnızca bir “ideolojik sapma” değildir. Tam tersine, bu tercih kişinin kendi bulunduğu ideolojik hatta hizmet etme zamanının geldiğinin ilanıdır.
Bugün Mehmet Ali Çelebi’den Hulki Cevizoğlu’na, Nedim Şener’den Metin Feyzioğlu’na ya da Sinan Oğan’a kadar uzanan örnekleri hatırlayalım. Hepsi zamanında mangalda kül bırakmayan “milliyetçilerdi.” Ancak kritik anlarda hiç zorlanmadan saf değiştirdiler. Çerçioğlu’nun hamlesi de bu zincirin yeni bir halkasından ibaret.
Burada milliyetçiliğin doğasına ayrıca bakmak gerekir. Çünkü milliyetçilik, kökü itibariyle sahici bir ideoloji değil, bir örtüdür. Kimi zaman çeteleşmenin, kimi zaman insan canına kıymanın, kimi zaman ise en ağır ihanetlerin üzerini örten bir perde. Milliyetçilik, bütün kirli işleri meşrulaştıran bir illüzyon işlevi görür. Ve siyasetteki yansıması da bugün Çerçioğlu örneğinde olduğu gibi, kişisel çıkar ve ikbal uğruna saf değiştirmenin en kullanışlı kılıfıdır.
Çerçioğlu birkaç ay önce CHP’den ayrılsaydı, muhtemelen “CHP terörle yan yana” argümanına dayandıracaktı. Ancak yeni çözüm süreci bizzat AKP ve MHP tarafından yürütüldüğü için, Çerçioğlu CHP’den kopuşunu “uyumsuzluk” gerekçesiyle açıklamak zorunda kaldı.
Dolayısıyla “ideolojik sapma” olarak görülen bu tür geçişler aslında hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü ortada ideoloji yoktur; ortada yalnızca popülizm ve çıkar vardır.Dün en sert sözlerle hedef alınan partilerle bugün kol kola girilmesini mümkün kılan da tam olarak bu “örtü”dür.
Türkiye’de siyaset üzerinde sallanan yargı kılıcı, iktidarın en güçlü baskı aracıdır. Çerçioğlu hakkında açılan davalar ve açılmak üzere olduğu söylenen dosyalar, olası bir tutuklanma ihtimalini sürekli gündemde tuttu. AKP’ye geçişinde bu korkunun ciddi bir payı olduğu açıktır.
AKP öyle bir yolsuzluk, öyle bir düzen inşa etti ki, bu düzene ayak uyduran muhalif belediyeler de zamanla çürümüşlükten etkilendi. Yaptıkları işlerin bir bumerang gibi eninde sonunda kendilerine döneceğini hesap etmeden, iktidarın yol ve yöntemlerini benimsediler. Ama sadece bu kısımla iktidara benzemek yetmedi; en sonunda iktidarın “himayesi altına”girmek zorunda kaldılar. Çerçioğlu’nun bugün düştüğü durum, işte bu çürümenin doğal sonucudur.
Siyaset yapabilmek, her şeyden önce bir cesaret işidir. Bu mücadelede tarihe kalanlar; hangi koşulda olursa olsun başını yastığa koyduğunda vicdanı sızlamayanlardır. Korkunun gölgesinde değil, cesaretin yolunda yürüyenlerdir.
Ve unutulmamalıdır ki: Tarih, cesurları yazar.
Bu ülkede korkunun değil, cesaretin sembolleri de vardır. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de Evrensel gazetesinin kurşunlanan kapısı önünde dimdik duran irade, bize bunu bir kez daha hatırlattı. Biliyoruz ki; o gazeteciler yıllar önce Metin Göktepe’den alınan cesareti taşımaktadır.
Bugün kimileri iktidarın himayesine sığınmayı tercih edebilir, yargı sopasından kurtulmak için korkakça yollar arayabilir. Ama tarihe not düşecek olanlar, kurşunlanmış kapıların önünde bile kalemini bırakmayanlardır. Çünkü asıl cesaret, korkunun değil hakikatin yanında durabilmektir.









YORUMLAR