Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Başak Güldal
Başak Güldal

Düşen maskeler

İnsan neden maskeler takar? Başkalarına olduğundan farklı görünmek için mi, yoksa en çok da kendisinden saklanmak için mi?

Belki de maskelerin en derin nedeni, yüzleşme korkusudur. Çünkü insan kendi çıplak hâliyle baş başa kaldığında, görmek istemediği bir gerçeklik bulur: kırılganlık, yetersizlik, pişmanlık, öfke. Üstünü kapattığımız şey sadece dışarıya saklanan bir yanımız değildir; asıl sakladığımız, kendi gözlerimize dayanamayacak kadar ağır gelen parçalarımızdır.

Bu yüzden maskelerimizi yalnızca kalabalıklara karşı değil, aynalara karşı da takarız. Kendimizi kandırmak, başkalarını kandırmaktan çok daha kolaydır. “Ben böyleyim” dediğimiz her cümlenin içinde, çoğu zaman maskenin sesi vardır. Kendini anlatırken bile başka bir yüzle konuşursun, çünkü hakikati dile getirmek, onu kabullenmekten çok daha zor gelir.

İnsanın kendine yabancılaşması da buradan başlar. Yıllarca “güçlü” maskesini takan biri, gerçekten güçsüz hissettiğinde bunu fark edemez. “Mutlu” maskesiyle yaşayan biri, üzüntüsünü tanıyamaz hale gelir. Maskeler kişiliğin yerine geçer, rol ile hakikat arasındaki sınır silinir. Ve insan kendisine baktığında, hangi yüzün gerçek olduğuna karar veremez.

Yüzleşme korkusu bulaşıcıdır. Kendinden kaçan, başkasının gözünde de yüzleşmeye tahammül edemez. O yüzden ilişkilerde samimiyet çoğu zaman maske düzeyinde kalır. Herkes kendine bakmaktan kaçtığı için, birbirine de ancak maskeler üzerinden yaklaşır. Bu, ortak bir anlaşmadır: “Sen benim gerçeğimi görme, ben de seninkini görmeyeyim.” Böylece herkes güvende kalır, ama kimse gerçekten görünmez.

Asıl tehlike burada başlar. Çünkü maskelerle kurulan ilişkiler, eninde sonunda boşluk hissi yaratır. Ne kadar çok insanın arasında olursan ol, o boşluk peşini bırakmaz. Çünkü o kalabalık sana değil, maskene bakıyordur. Sen de onların maskelerine. Hiç kimse kimseye dokunmaz, sadece maskeler birbirine sürtünür.

Peki ya maskeler düştüğünde? İnsan kendi yüzünü gördüğünde? İşte asıl sınav o zaman başlar. Çünkü maskeyi çıkarmakla bitmez, çıplak yüzle yaşamayı öğrenmek gerekir. Kendini çıplak görmeye alışabilir misin? Başkalarının gözünde o haliyle var olmaya dayanabilir misin?

Belki bu yüzden çoğumuz maskemizi hiç çıkarmamayı seçiyoruz. Çünkü asıl mesele, yüzü görmek değil; onu taşımaya devam edebilmek. Ve soru burada kalıyor: İnsan, maskesiz yüzüne baktıktan sonra o gerçekle yaşayabilir mi, yoksa yeniden bir maske icat etmekten başka çaresi yok mu?

İşin sonunda tanıdığımız herkesi gerçekten tanıyıp tanımadığımızı düşünmemek elde değil. Yıllardır hayatımızda olanlardan tutun, yeni hayatımıza girmiş kişileri ne kadar iyi görebiliyoruz ki? Bu durumda kimlerle ilişkileniyoruz o halde? Kendimize yabancılaşan bir biz varken, birilerinden ne gibi bir dürüstlük beklememiz gerekiyor.

Belki de çoğu ilişkimiz bir yanılsamadan ibarettir. Maskelerimiz aracılığıyla birbirimize yaklaşırız, kendimizi gizler, karşı tarafın maskesini okur gibi yaparız. Bu oyun güven verir gibi görünür, ama aslında herkes kendi yüzünü sakladığı için gerçek hiçbir şey görünmez. Yine de bazıları vardır; birbirini iyi maskeleyenler. Onlar, maskelerin ardında gizlenen o küçük, çıplak gerçekleri fark edebilir. Maskelerin altında bir yerde, herkes birbirini bir ölçüde tanır, ama bunu anlamak için sahteyi sahteyle okumayı bilmek gerekir.

Ve belki de en gerçek temas, maskelerle birbirini görebilenler arasında kurulandır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER