Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Utku Çelik
Utku Çelik

“Kürt düşmanlığı” yaftası kimin işine yarıyor?

Türkiye siyasetinin puslu havasında yeni bir kavram dolaşıma girdi: “Terörsüz Türkiye.” Kulağa ne kadar hoş gelse de, iktidar ve muhalefetin belirli kesimleri arasında filizlenen bu diyalog, beraberinde ciddi bir tehlikeyi de taşıyor: İlkelerin buharlaşması ve mücadelenin içinin boşaltılması.

İktidarın yarattığı baskı rejimine ve sermaye düzenine karşı en tutarlı eleştirileri getirmesi beklenen sol çevrelerden bu “Terörsüz Türkiye” adımlarına bir itiraz yükseldiğinde, karşılarına anında bir kalkan çıkarılıyor: “Kürt düşmanlığı.”

Peki, bu iddia gerçeği yansıtıyor mu? Yıllardır yoksullukla, güvencesizlikle ve baskıyla boğuşan milyonların hakkını savunanların, Kürt halkına düşman olması akla yatkın mıdır? Yoksa bu yaftalama, çok daha derin bir siyasi ayrışmayı ve tehlikeli bir savrulmayı gizlemek için kullanılan bir sis perdesi midir?

Soruyu dürüstçe sormak gerekir: Yapılan eleştirinin hedefi, DEM Parti’nin varlığı ya da Kürt halkının hak arayışı değildir. Eleştirinin kalbinde, milyonlarca emekçiyi ezen, doğayı talan eden ve adaleti rafa kaldıran bir iktidar bloğu ile “Terörsüz Türkiye” adı altında aynı masaya oturmanın kendisi yatmaktadır. Siyaset, kiminle konuştuğunuz kadar, hangi zeminde konuştuğunuzla da ilgilidir. Seçilmiş belediye başkanlarını hapse atan, grevleri yasaklayan ve ülkenin tüm kaynaklarını bir avuç sermayedara peşkeş çeken bir yapıyla yürütülen ilkesiz bir diyalog, kime hizmet eder?

Bu noktada “Kürt düşmanlığı” suçlaması, meşru bir siyasi eleştiriyi susturmanın ötesinde bir amaca hizmet etmektedir: Muhalefet cephesinin dayanışmasını kırmak. Ekonomik krizin haneleri bir yangın gibi sardığı, işçilerin ve emekçilerin ülkenin dört bir yanında hakları için direnişe geçtiği bir dönemde, halkın öfkesini birleştirecek devrimci bir odağın oluşmasını engellemek, iktidarın en büyük arzusudur. Muhalefeti etnik kimlikler ve siyasi kamplar üzerinden bölmek ise bu arzunun en pratik yoludur. İktidarın attığı oltaya takılanlar, ne yazık ki bu bölünme siyasetine dolaylı yoldan hizmet etmiş olurlar.

Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, sahte bir ikilemdir. Mesele, DEM Parti’nin yanında ya da karşısında konumlanmak değil; burjuva siyasetinin anlık taktiklerine ve pragmatist hamlelerine karşı, işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunup savunmamaktır. İktidarın çizdiği kırmızı çizgiler içerisinde dayatılan dar kalıplara sıkışmak zorunda değiliz.

Solun ve tüm muhalif güçlerin görevi, bu sahte ikilemi reddetmektir. Bu topraklarda yaşayan Türk ve Kürt emekçilerinin kaderi ortaktır. Onların kurtuluşu, birbirleriyle değil, kendilerini yoksulluğa ve baskıya mahkûm eden bu düzene karşı omuz omuza verecekleri bir mücadeleyle mümkündür. Gerçek dayanışma, eleştirel aklı susturarak değil, ortak düşmana karşı mücadeleyi büyüterek kurulur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER