Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Günseli Uğur
Günseli Uğur

Liyakat, biat, kayyum!

Geçtiğimiz günlerde akademik çevreler, hemşirelik meslek örgütleri, özerk bilimsel eğitimi ve emeği savunan sendikalarca çokça tepki gören bir atama oldu: Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’ne bir tıp profesörü dekan olarak atandı. Hemşirelik Fakültesinde on sekiz hemşirelik profesörü bulunmasına ve halihazırda profesör unvanlı bir dekanı olmasına rağmen

Yönetim görevine farklı bir disiplinin mensubunun getirilmesinin liyakat ilkesinin ihlali olarak değerlendirildiğini hepimiz biliriz. Çok önemlidir. Çünkü:

Açıktır ki liyakat; uygunluk, yeterlilik ve yetenektir. Buna göre kamu yönetiminde esas alınması gereken bilgi ve beceridir. Akademide liyakat dediğimizde ise kavramın içine bilimsel üretim, etik duruş, nitelikli eğitim, adil yönetim ve özgür düşünce de girer.

Araştırmasını baskılardan bağımsız olarak yürütemeyen bir bilim insanının yöneticilerin liyakatsizliği nedeniyle sonuçlarını özgürce açıklaması beklenemez: Kararlar “biat” kültürüne dayanır ve bilimsel dürüstlüğün yerini kurumsal sadakat alır.

Bu tür atamaların sadece bireysel bir tercih değil, sistematik bir liyakat krizi olduğu sır değildir. Başta bahsettiğim söz konusu atamaya tepki veren tüm örgütlenmelerin vurguladığı gibi “Hemşirelik gibi kendi bilimsel metodolojisi, etik ilkeleri ve pedagojik yaklaşımları olan bir disipline, dışarıdan bir yöneticinin atanması, mesleki özerkliği zedeleyeceği gibi, hemşirelik akademisyenlerinin karar alma süreçlerinden dışlanmasına ve mesleki kimliğin erozyona uğramasına neden olacağı da tartışılmazdır.

Bu durum öyle böyle basit bir haksızlık falan değildir: Hatırlarsak Kasım 1981’de 12 Eylül rejimi tarafından kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), üniversitelerin özerkliğini ortadan kaldırmıştı. Bugün hâlâ YÖK’ün amacının öğrencileri susturmak ve yasal olarak sahip oldukları hakkı ellerinden almak olduğunu söylüyoruz. Öyle ki 1980’lerden bu yana akademiyi piyasa odaklı verimlilik ve performans kalıpları yöneten YÖK hala öğretim üyeleri üzerinde kurduğu iktidarlaözgür düşünceyi marjinalleştirip, akademiyi bilimsel üretimden uzaklaştırmıyor mu?

Günümü açıklamak için adrese teslim açılan kadrolarıgörmek yetmez. Sayıştay’ın 2024 Denetim Raporu(Üniversitelerde Liyakat ve Mevzuat İhlalleri) akademide liyakat ilkesinin sistematik biçimde nasıl ihlal edildiğini ve kurumsal işleyişin şeffaflıktan ne kadar uzaklaştığını gösteriyor, birkaç örnek alıntılayalım:*

Dolu kadrolara usulsüz görevlendirmeler yapılmış; personel kendi kadrosu dışında çalıştırılmış;
İnönü Üniversitesi başta olmak üzere bazı üniversitelerde, müdür ve yardımcılarına asli görevleri üzerinden usulsüz ek ödemeler yapılmış;
Döner sermaye birimlerinden bazıları faaliyet göstermeden ödenek almış;
Mersin Üniversitesi’nde, iki yıllık mezun bir personel, dört yıllık eğitim gerektiren şube müdürlüğüne atanmış;
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde mevzuata aykırı şekilde fazla sayıda genel sekreter yardımcısı görevlendirilmiş

Görüyoruz ki, bugün yaşananlar 12 Eylül’ü yaratanların dahi hayal edemeyeceği boyutlara gelmiştir; 12 Eylül faşizminin getirdiklerine karşı savaşmak bugün dünden çok daha fazla sorumluluğumuzdur.

* https://www.evrensel.net/haber/573647/universitelerin-hayali-kadrolari-sayistay-raporunda-ogrencisiz-fakulteye-dekan-tek-koltuga-3-kisi-gorevlendirildi

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER