Bundan daha açık, daha çıplak bir itiraf olabilir mi? Hükümet, milyonlarca memurun ve emeklinin alın terine, emeğine, geleceğine dönüp diyor ki: “Size reva gördüğüm bu.” Rakamlarını açıkladıkları teklif, aslında bir “teklif” değil. Bu düpedüz dayatma. Daha doğrusu, milyonları açlıkla, yoksullukla terbiye etmeye yönelik açık bir saldırı.
Şu tabloya bir bakın: Memurun maaşının yarısı kiraya, faturaya gidiyor. Pazara çıkarken eline aldığı üç domatesi tane ile almak zorunda kalıyor. Et sofraya belki ayda bir kez girebiliyor. TÜİK eliyle kurgulanan sahte rakamların gölgesinde hayat pahalılığı her gün yakamıza yapışıyor. İşte böylesi bir dönemde hükümetin utanmadan ortaya koyduğu rakam şu:
2026 için yüzde 10, ardından yüzde 6; 2027 içinse yüzde 4+4.
Soruyorum: Bu teklif gerçekten hesap uzmanlarının aklından mı çıktı, yoksa halkla dalga geçmekte bir sınır tanımayacaklarını göstermek için mi özel olarak hazırlandı? Çünkü bu oranları gören herkes biliyor ki, memur ve emekliye deniyor ki: “Daha da sürün, başka şansınız yok.”
Oysa açlık sınırı çoktan 27 bini geçmiş, yoksulluk sınırı 85 binlere dayanmış. Siz hâlâ masaya koyduğunuz teklifin adını “enflasyonun üzerinde refah payı” diye süslemeye çalışıyorsunuz. Öyle mi? Hayır, gerçek şu: Bu, açlıkla yoksulluk arasında dar bir duvara sıkıştırılmış bir topluma, ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğidir.
Asıl mesele, bir ücret pazarlığı falan değildir. Bu, emeğin geleceğine yönelik çok daha büyük bir hesaplaşmadır. Çünkü hükümet şunu çok iyi biliyor: Bugün memura dayattığı sefalet, yarın bütün topluma dayatılacak olan kölelik düzeninin provasıdır.
Bakın, işte bu halk bu ülkeyi emperyalizme karşı dişini tırnağına takarak savunmuş bir halktır. Bu memleketin insanı tarih boyunca baskıya da sömürüye de boyun eğmemiştir. Bugün de eğmeyecek. Bugün yedi konfederasyonun aldığı iş bırakma kararı, işte bu yüzden bir uyarı eylemi değil, onurun sesidir. Eğer talepler karşılanmazsa, bu eylemler büyüyecek, genel grev ve genel direnişe varacaktır.
İktidara bir mesaj verilmesi gerekiyor ise şudur: Koskoca Cumhuriyet’in, Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’in kazanımlarını akılsız politikalarla heba etmeyin. Devletin itibarını, halkın ekmeğini küçülterek koruyacağınızı sanmayın. Devletin itibarı en pahalı arabaları almakla, en kalabalık konvoyları kurmakla sağlanmaz. Devletin itibarı, memurun maaşını insanca yaşayabileceği seviyeye yükseltmekle sağlanır. Çocuğun okuluna tuvalet kâğıdı alabilmekle sağlanır. Ormanları cayır cayır yanarken uçak filosu kurabilmekle sağlanır.
Gelin, kendi itibarınızı da, bu ülkeyi yönetenlerin zaten ayaklar altına düşürdüğü itibarı da daha fazla yerin dibine sokmayın. Gelin bir günlüğüne bir memur evinde yaşayın. O evin buzdolabına, faturalarına, borç defterine bakın. Sonra tekrar çıkın halkın karşısına da “Biz size yüzde 4 zam reva gördük” deyin. Diyemezsiniz. Bir gün bile dayanamazsınız. Ama milyonlara yıllarca dayatmaya kalkıyorsunuz. Bu kabul edilemez.
Belki yol uzun, belki yük ağır ama biz biliyoruz ki, emek, er ya da geç hakkını alır.









YORUMLAR